bir cuma akşamıydı. ha bitti ha bitecekti mesai, çıkıp gidecektik hepimiz iki günlüğüne ruhumuzu şöyle bir silkelemeye. “yani”, dedim, daha doğrusu yazdım, “şu andaki modum nasıl biliyor musun? havaalanına gidip mesela Atina’ya giden ilk uçağa bilet alıp kaçmak istiyorum.” neden Atina’ydı bilmiyorum. aslında Barcelona demem gerekirdi. ama yakın olsun istemiştim sanırım. memlekette olan bitenler zaten
Read more

Sing.. us a song
A song to keep us warm
There’s such a chill, such a chill..

And so we’re told this is the golden age
And gold is the reason for the wars we wage
Though I want to be with you
Be with you night and day
Nothing changes
On New Year’s Day
On New Year’s Day..

I’m a mess without my little china girl
Wake up mornings, where’s my little china girl

Hold my face before you
still my trembling heart
Seven days to live my life
or seven ways to die

Plak konusunun kendisi bizzat bir bağımlılık. Periyodik olarak gidip plaklanmak gerekiyor 🙂 Öyle herhangi bir plaklanma da kesmiyor. Eskilerden olacak, yeniler olacak. Bir de bildiğin yerden olacak. Yani plak kadar plağı aldığın yer de bir bağımlılık öğesi. Soğuk müzik marketlerden aldıkların kesmez, ille de bir tanıdık yüz görüp bir fincan kahve paylaşıp iki kelam laf
Read more

“My dear,
Find what you love and let it kill you.
Let it drain you of your all. Let it cling onto your back and weigh you down into eventual nothingness.
Let it kill you and let it devour your remains.
For all things will kill you, both slowly and fastly, but it’s much better to be killed by a lover.
~ Falsely yours”

London calling to the imitation zone
Forget it brother, you can go at it alone
London calling to the zombies of death
Quit holding out and draw another breath

Rahat bir koltuk bulsak, pencere önü…